31 Ocak 2007 Çarşamba

Beyaz


Yaşlı yerküre 2007 yılında,artık yorgunluğunun verdiği isteksizlikle yaşar oldu. Öyle bir ruh hali var ki,Ocak ayını bitirmemize az bir zaman kalmasına rağmen,Dersaadet’e doğru düzgün kar yağmadı bile. Belki İstanbul’a en çok yakışan renktir beyaz. Saflığı,tertemizliği,eski fotoğraflardaki İstanbulları yaşatır;anımsatır bizlere. Yerkürenin kendi yorgunluğundan mıdır,yoksa insanoğluna küsmüşlüğünden midir bilinmez ama mevsimdeki anormal durum memleket gündeminde de aynı psikoloji temellerinde seyrediyor. Gerçekten de beyaza,beyazlığa çok ama çok ihtiyacımız var. Neyse…

Türkiye dün büyük bir cinayet ile sarsıldı. -Beyazdan bahsetmek çok güç bu ülkede- Türk Ermenilerinin ılımlı,yumuşak karnı Hrant Dink öldürüldü. Beklenmedik bir durumdu tabi bu. Bir insanın sahip olduğu en büyük,en yüce hak;yaşama hakkı her şeyin üstünde bir haktır. İnsan hayatının kaldırım kenarlarında kan içinde,gazete kağıtları altında tartışmaya açılması çok acı. Durumun vahameti ortada. İlk anda akıllara gelen tek bir soru var. Neden? Bu sorunun cevabını ararken,olayı soğukkanlılıkla değerlendirmekte fayda var. İlk anda ortaya çıkan infial çok da sağlıklı değildi çünkü. Ermeniler,İstanbul’da en yoğun ikamet ettikleri Şişli’de bin kişiye yakın bir kalabalıkla olayı protesto ettiler. Haklı sloganların yanında,bazı sözlerin düşünülmeden söylendiği açıktı. ‘’Devlet bize bunun hesabını verecek.’’ ve ‘’Devlete hesap soracağız’’ gibilerinden bazı sloganlar kitle psikolojisinin sağduyusunu kaybettiği anlardı. Çünkü karıştırılmaması gereken iki kavram vardır: Devlet ve hükümet. Hesabını hükümete sorabilirsiniz. Hükümet halka hesap verir,vermelidir. Fakat dünkü protestolarda ortaya atılan ‘devlet-hesap’ ilişkisi dayanaksızdır. Planlı bir hareketten ziyade,düşünülmemiş bir hareket olarak nitelendirilebilir. Bu ilişkiyi başka bir konuda tartışırız.

Cinayeti değerlendirmeye devam edelim. Akşam üzeri ana haber bültenlerinde yaygaracı medya anında etiketi vurdu. Düşünmeden,istişare etmeden. ‘Katiller aramızda dolaşıyor’ diye basit,dayanaksız,tekdüze bir etiket. Yani,bir maşayı,piyonu ele alıp bu cinayeti aydınlatmaya çalışmak ne kadar doğrudur. Sorumsuz ve sadece yönlendirmeye yönelik haber yapan bir medyamız var maalesef. Belki,bir hafta boyunca her gün,bu basit suçlama niteliğindeki haberler devam edecek ve sonrasında olay unutulacaktır. Bu denli sığ görüşler çözümü yansıtamaz.

Derin siyaset yapalım. Olayı bu şekilde,medyanın pespaye anlatımından sıyırarak değerlendirelim. Bir ay öncesine dönecek olursak,ABD’de Temsilciler Meclisi seçimleri vardı. Burada çoğunluğu Demokratlar ele geçirmişti. Bush’un Cumhuriyetçi kanadı kan kaybetmişti mecliste. Demokratların lideri konumundaki hanımefendinin Ermeni lobilerine ‘sözde soykırımın kabulü’ için söz verdiği biliniyor. Şimdiye kadar ABD’nin bu tasarıyı kabul etmeyişinin nedeni,Türkiye’yi ‘müttefik’ olarak görmesiydi. Fakat artık kartlar değişmiş durumda. Önümüzdeki günlerde ABD Kongresinin alt kolu olan Temsilciler Meclisine ermeni tasarısı gelecek. İşte böyle siyaset-yoğun bir dönemde meydana gelen bu cinayet,Demokratların ne kadar da işine yaradı,öyle değil mi? Tasarının meclisten ve sonrasında Kongreden geçmemesi gibi bir durum söz konusu değildir artık.

Türkiye’nin iç dengelerini konuşalım biraz. 2007 senesi Türkiye adına seçimler yılı olarak başlamıştır. Yapılan bütçeden tutun da,dış politika unsurlarına kadar her tarafta seçim davulunun sesi kulaklarımıza işlemektedir. Öyle ki,daha düne kadar,sıkı maliye politikalarının savunucusu hükümetin Maliye Bakanı,gelirlerinden fazla harcama yapanların incelenmesi için yapılacak araştırmaları ertelemiş. Neden acaba? Her şey ortada…Bu süreçte pamuk ipliğine bağlı olan iç dengeler her an kopabilir. Dünkü cinayet bunun başlangıcı olabilir. Bu hükümet,eğer yeniden seçilmek istiyorsa,’efendisinin buyruklarını’ öyle yada böyle yerine getirecektir. Çünkü bu ülkede gerçekten demokrasi varsa,bu halk bu insanları yeniden seçmez. Parti kurarken yaptıkları gibi,seçim öncesinde de ABD’nin kapısına gideceklerdir. Bu şekilde verilen gözdağı bu yöndedir. Ülkede korku unsuru yaymak adına ve hükümetin gözünü korkutmak üzere planlanmış bir kukla oyunu daha bizlere sergilenmektedir.

Son dönemlerin en önemli gündem maddesi olan Kerkük üzerindeki dikkati,batının 180 yıldır sürdürdüğü azınlık oyunları ile dağıtmak da,bu cinayet sayesinde meşruiyet kazanmış oldu. Kerkük’ün kaderini belirleyecek olan halk oylaması öncesi yoğunlaşan dikkat dağıldı. Bundan sonra olacaklar Türkiye’nin kontrolünden çıkmış gibi görünüyor. Zaten demografik yapı üzerindeki değişikler var hızıyla devam ediyor. Sekiz yüz bin nüfusa sahip Kerkük’ün,bugünkü nüfusu şimdiden 1.5 milyonu bulmuş durumda. Artan sayının nedeni bölgeye yapılan kürt göçleri. Bu konu artık gündemden düşürülmüştür. Bundan sonraki baş gündem maddesi Ermeni diasporasının Abd’de sıklıkla yürüteceği çalışmalarıdır. Bu çalışmaların asıl amacı ise,bu yasaları bütün Avrupa meclislerinde kabul ettirmek olacaktır.

Batı yüzyıllardır vazgeçmediği emperyal emellerinden bugün de vazgeçmiş değildir. Türkiye,güç odaklarının siyasetlerini kotardıkları,gelecek planlarını uygulamak adına üs olarak kullandıkları bir yer haline dönüştürülmüştür. Batının bu emellerini topluma anlatan ve bu uğurda can vermiş Türk aydınlarını (Uğur Mumcuları,Bahriye Üçokları,Ahmet Taner Kışlalıları,Eşref Bitlisleri…) unutmamak gerekir. Bunları hatırladıktan sonra,bugün yaşatılan senaryo çok da bilinmedik bir senaryo değildir. Bu defa kanın sıçradığı yer dolaylı olmuştur. Fakat göstereceği etki şiddet ve zaman bakımından çok daha etkilidir.

Türkiye karanlığa sürüklenirken,bazı çevreler inanılmaz imtiyazlara sahip olacaktır. Bu imtiyazlar ise kabul edilemez bir açık yüreklilikle dillendiriliyor. Suriyeli gazeteci Hüsnü Mahalli,bugün Ermenistan cumhurbaşkanı olan Koçaryan ile cumhurbaşkanı olduğunda yaptığı röportajdaki konuşmaları anlatıyor. Koçaryan’ın açıklamaları cüretkar. 1997 yılında yaptığı açıklamada,sözde soykırımın 90.yılında (2005 yılı) Türkiye’nin başına büyük belalar açacaklarını;fakat en büyük payı 100.yıllarında,yani 2015 yılında alacaklarını söylüyor. 2015 yılındaki gelişmeler sonucunda Türkiye’nin sözde soykırımı,kendi meclisinde tanıyacağını büyük bir cüretle dile getiriyor. Acaba neden? Dediklerinin bir kısmı bugün gerçekleşmiş görünüyor. Bu cinayetle alacakları mesafeyi göz önüne aldıklarında,bu cinayete üzülmediklerini,hatta sevindiklerini söylemek yanlış olmaz herhalde.

Yazının bittiği dakikalarda kafamı odamın camından uzatıp gökyüzüne bakıyorum. Fakat beyaz çok uzaklarda hissine kapılıyorum. İstanbul beyazını giyinmek için sabırsızlanıyor. Fakat beyaz,artık korkuyor. Bunca entrika,bunca kirli siyaset ve kanın bulaştığı bir ortamı gerektiği gibi beyazlaştıramayacağından korkuyor. Gücünün yetmeyeceği kanısında. Haksız da sayılmaz…

14 Ocak 2007 Pazar

başlıyoruz...

merhaba..
bu sayfada,içimden gelen;fakat her yerde tamamını bir türlü söyleme fırsatını bulamadıklarımı bulacaksınız.
yazmak bizlere gelecekte,geçmişi hatırlatacak bir kaynaktır.bize ait olan,bizim söylemediklerimizin kesinlikle bulunmayacağı eşsiz bir kaynak.
bazen söyleyemediklerimiz ellerimizde bir kelepçe,gözlerimizde siyah bir perde oluverir.içimizi kemiren sinsi bir dert gibidir.
ve ileride bir gün,yaşanılmamış bıraktığımız kelimeler gelir yapışır yakamıza. ''neden? neden sustun,oysa sadece bir anlıktı. şimdiyse kaybedilenler üstüste konduğunda,zaman bile kalmıyor nefes almaya...''

işte bu yüzden...gelecekte geçmişi hatırlayabilmek ve susmadıklarımı ispat edebilmek adına yazıyorum...

NOT: burada okuduğunuz her şey düze yazılmıştır. isteyen,istediği yerden bakabilir.