4 Nisan 2007 Çarşamba

Sevgiliye Mektup

Sevgilim,

Susarak,içten içe başlayan ve ansızın nefes alırken ağzımızdan kaçırdığımız dua kelimelerine benzeyen şeyler dolanıyor dudaklarımda. Seni seviyorum… Seni çok seviyorum…

Duyulmasını istemediğim için değil bu sessizliğim. Yalnız senin yağmurlarında ıslatmak için çabalıyorum. Yalnız senin damla damla gözlerine hissettirebilmek için,bu denli sakince söylüyorum. Seni seviyorum… Seni çok seviyorum…

Bir aşk doğdu bundan yüzyıllar önce. Dünya varolduğunda,her şey tanrı tarafından yerli yerine konduğunda,bir de aşk doğdu… ‘Aşk melekleri’ne gönüllerince özgürlük verildi önce. ‘Gidin istediğiniz yeri kendinize ev,bağ,bahçe,dünya cennet yapın,’diye. Bazıları çok şanslıydı bu meleklerin. En şanslıları hiç beklemediler. İlk kurdukları dünyaya Adem ile Havva’yı buldular. Onlar aşık oldular birbirlerine. İlahi bir emirdi var olmaları. Tabii aşık olmaları da öyle! Karşı konulamaz,reddedilemez bir emir. İlk aşk meleği görevini yerine getirdi. Adem ile Havva örnekti. Bir numune. Diğer aşk melekleri için,ne yapacaklarına dair,basit bir şarkı. Bu şarkıyı söylemeleri gerekiyordu. Fakat diğer tüm meleklerin başka notalar,başka sözler bulmaları gerekecekti. Başka şiirler,başka dağlar,başka cennetler. Bu yüzden dağılmaları gerekiyordu. Bütün evrene dağılmaları. Bulacakları beşiklere bebeklerini koyup,onları ninnilemeleri gerekiyordu. İlahi bir şurupla,yüce bir sesle,bambaşka bir şefkatle…

Böyle böyle dünyanın dört bir tarafına dağıldılar. İlahi,kutsal,yüce görevleri vardı bu elçilerin. Aşk melekleri kendilerine evler bulmalıydı. Zamanla bir bir bütün melekler kendilerine kerpiçten,tuğladan,ağaçtan binalar yapar gibi;sevgiden,hüzünden,birliktelikten yıkılmaz sarsılmaz evler inşa ettiler. Bu evler çoğaldı çoğaldı çoğaldı… Binlerce,on binlerce,yüz binlerce…

Evlerini yapan melekler bebeklerini büyütmeye başladılar. Yüz yıllık,bin yıllık uykular başladı. Uyanmaları için çalıştılar. Bu bebekler uyandığında aşk meleklerinin görevleri sona erecekti. Görevleri iki kalbi birleştirmekti. İki ruhu tek bir bedene hapsedebilmekti. Ama önce bu bebekleri cennetimsi şarkılar söyleyerek,mücevher kundaklarına sararak,gümüş nefesli neylerle avutarak uyandırmak gerekiyordu. Bu ney sesleri yüz binlerce yıldır çaldı,çalıyor,çalmaya devam edecek. Bu sese uyanan bebekler oldu. Altın taslardan biberonlarına aşk şerbetleri dolduruldu. Cennet şelalelerinden alınan bir avuç su,cennet hurmalarının aromalarından bir tutam,tanrının nefesinden bir dirhem ile hazırlandı bu şerbetler. İçen bebeklerin gözleri oldu. Gözleri pembemsi,yakamoz,gümüşi bir tabloya benziyordu. Denizde ay ışığı eşliğinde dans eden balıkların tablosuna benziyordu. Dudakları yaşamanın serin çığlıklarıyla doluydu. Sessiz,sakin,asil bir çığlıkla.

Böyle binlerce bebek uyandı. Hepsi büyüdü,serpildi. zamanı gelenler can buldu. Aşk melekleri bu yavruları,uçmayı öğrenen yavru kuşu annesi nasıl atıyorsa yuvasından,uzaklaştırdı… İki ruhun tek bir bedene kanatlanması gerektiğinde aşk melekleri teker teker kayboldu. Bazı aşklar,bebekliklerini çok güzel yaşadıkları için dillerden dillere dolandılar. Sonsuz,ilahi,karşı koyulamaz emre sonuna kadar itaat etti bu bebekler. Leyla ile Mecnun birleşti böyle. Kerem ile Aslı. Ve binlercesi…

Binlerce bebekten bir tanesiydi bizim aşkımız da. Yüz binlerce sene uyudu. Uyuttu aşk melekleri. Bembeyaz pamuktan ellerinde tuttular. Bir zarar gelmesin diye. Ta ki bu aşkı koruyacak biri gelinceye kadar dokundurmadılar. Korudular… Ta ki bir yağmur yağana kadar. Simli,pırıltılı bir yağmur. Nurlu bir yağmur! Senin geleceğini haber verdiler meleklere. Bir bebek daha uyanacaktı. Senin doğumunla olacaktı bu sevgilim… Senin doğuşunla bizim aşkımızın bebekliği de uyanacaktı. Açacaktı gözlerini minnacık ama bin yaşında. Küçücük elleri tıpkı senin ellerin kadar. Bizim bebeğimiz yani aşkımız. Aşk melekleri senin doğuşunla beraber aşkımızı uyandırdılar. Bizim aşkımız için neyler sustu artık. Senin minicik avuçlarına,mis kokan tenine,hanımeli gözlerine,alnına yazıldı aşkımız. Senin içine sindi. Orada korudu kendini,orada korundu yıllarca…

Senin doğuşunla başladı bizim aşkımız. Sen doğdun ben doğdum. Sen doğdun,benim de doğmam gerekti. Aşkımız uyandı cennetlerden,neylerden,nehirlerden beslendikten sonra. Leyla ile Mecnun’un aşklarının arkadaşıydı bizimki. Gün geldi aynı cennet ağacının gölgesinde yan yana yattılar. O büyüdü gitti. Bizimki bekledi. Yüz yıl,iki yüz yıl bekledi. Sonra doğdu,koşarak,ağlayarak,yana yakıla seni beni arayarak. Geldi buldu sonunda bizi. Kondu yüreklerimize. Bir daha da kalkmadı. Kalkmayacak da. İlahi,tanrısal,sonsuza dek uyulması gereken helal bir şey,cennet mühürleriyle mühürlenmiş bir şekilde…

İyi ki doğdun sevgilim. İyi ki doğdun da,bebeğimizi uyandırdın. Bizim aşkımız seninle yaşıt. Sen doğarak başlattın bu aşkı. İyi ki doğdun sevgilim,bebeğimize can verdin,nefes verdin,meleklere özgürlük verdin.

Bu bebek; senin tepesi karlı,yamaçları yeşil içinde,etekleri nehirlerle ıslanmış dağlara benzeyen yüce kalbinin,altınımsı aynalarla çevrili beşiğinde yatıyor. Ben de bu beşiğin başında yüz binlerce yıl beklemek üzere bekçiyim. Elimde silahım,yüz başlı ejderha da olsa buraya gelecek,seni korumak,bebeğimizi korumak için uyanığım. Senin doğumunu kutluyorum her gün bu kapının önünde. Yüzüme denizden damlalar çarptıkça,rüzgarlar beni ürkütmeye kalkıştıkça ben şarkılar söyleyerek bekliyorum burada.

Her gün ciğerlerime yalvarıyorum;ne olur yırtılmayın,ben deliler gibi haykırdıkça. Ben haykırdıkça bebeğimizin gamzeleri kocamanlaşıyor. Gözlerinde tablo tablo,renk renk mevsimler açıyor. Ve ben haykırıyorum: Seni çok seviyorum… Seni çok seviyorum… Seni çok seviyorum…

Alabildiğine değil artık,

Hiç olmadığı kadar derin

Hiç bilinemeyecek,taklit edilemeyecek kadar

Sonsuz kadar,

Cennet kadar,

Bana olan aşkın kadar gül bugün…

Ve sade yüzünle değil,

Yüreğindeki aşkını kat,

Dualarını kat,

Ezo’muzu kat,

Gözlerinde kimselerin göremediği gülücüklerle

Açmamış tomurcuklarına seslene seslene

Kahkahalarla,

Gül bugün…

Bugün alabildiğine gül.

Bugün kana kana gül…

Güllere gülmeyi,

Güzel güzel açmayı,

Bahar gibi kokmayı öğreterek gül…

Bugün gülebildiğin kadar gül.

Gönlüne düşecekse bir hüzün,

Erisin bu gülüşlerle karşılaştığında..

İşte o kadar gül.

Sevdiklerin oldukça yaşarsın,

Durursun.

Seni sevmeyi öğrenirim ben,

Sen nefes alırsın.

Ben aldığın her nefese bir şiir yazar,

Seni sever dururum.

Olacaksa böyle olsun.

Sevileceksen böyle sevil,

Zaten böyle sevildikçe bil ki,

Ömrün çoook uzun olacak…

Söylemesem de,

Bunu sen de biliyorsun…