10 Eylül 2007 Pazartesi

üç adamda; çaresizlik



Eylül 9, 2007

sesi kısık,

soğuk yağmur taneleri çarpmış;

haniyse cin çarpmış gibi,

kime sorsan dili tutulmuş diyecek kadar sessiz bir yaşam onunkisi…

Sus denmiş, nereden baksan yüz yıl geçmiş üzerinden…

Ne çalkantılı bir yaşam oysa.

Çatı katı sıkışıklığında, etrafı dört duvar

Kırk gün kırk gece çevrili,

susmayıp da ne bok

yesin…

eskici Nihat ağbi,

bakır gibi kararmış

güneş mı çarpmış, yoksa,

arabası üzerindeki,

kıçı namlusu düşmüş on altıncı elden düşme,

kıytırık elektrikli aletler mi…

döşemeci bilmem ne amca, bakınıp duruyor

Çivi tabancasına tükürülmüş gibi..

Çakacağı kasnağı unutmuş, dükkanında aranıyor

Aynı anda kapı önünde,

Sümüklü bir piç ağlıyor..


Gel de susma,

Yağmur kimi çarpsın,

Gel de susma

Değil yüz yıl; bin yıl sussan az gelir

Ne yapıyorsunuz ulan,

Sen niye ağlıyorsun ufak çocuk

Sana piç dedim, o kadar sinir etti beni ağlayışın

ne söylesem ağlayacaksın

kim bilir gene neyi çekti canın…

Ulan Nihat ağbi, ne bok yemeye yaşıyorsun

Araban gibi,

dört teker üzerinde yaşıyorsun,

kaydı kayacak hayatın

kemiklerin sayılıyor

koptu kopacak, boğazın.

kafanla bedenini tutan kemiklerden…


sesi kısık haniyse cin çarpmış,

konuşmaz tabii,

kim olsa susar..

‘çaresizlik’ dediğin işte bu,

üç adam karşısında bile apışmış kalmış..

dili tutulup kalmış,

çaresizlik dediğin de senin benim gibi bir adam velhasıl.


1 yorum:

AGA dedi ki...

kalemin kavi olsun...daha niclerine tanık olmak ümidi ile...