12 Nisan 2008 Cumartesi

Kıdem Tazminatı 'ne' gerek, 'kime' gerek --2.yazı--

19 mart 2008

Efendim, geçen kıdem tazminatı ile özelleştirmeler arasında bir göbek bağı tespitinde bulunmuş idik. Hatırlarsınız. Hükümet, özelleştirmelere hız vereceği anlaşılıyor ki; kıdem tazminatlarının yük teşkil ettiğini en başından bu tarafa bildiğinden, sonunda "kıdem tazminatı uygulamasından" -neredeyse kökünden- kurtulmaya niyetlenmişti.
İlgili kanun, İş Kanunu, kıdem tazminatına nasıl bir tanım getiriyor, kime faydalı, kime gerekli, sorularını bu yazıya bırakmıştık. Konuya, şöyle kuşbakışı bakarsanız bile kafi gelecektir. Şöyle bir tanım var:
"Kıdem tazminatı; kanunda gösterilen fesih hâllerinde en az bir yıllık kıdeme sahip işçiye veya işçinin ölümü halinde hak sahiplerine işveren tarafından kanun gereği ödenmesi icap eden, miktarı işçinin kıdemine ve son brüt kazancına göre belirlenen bir miktar paradır."

Kıdem tazminatı genel hatlarıyla bu. Peki "ne gerek, kime gerek" sorularına yanıt olarak; yukarıdaki tanımın da yer aldığı Müjdat Şakar'ın İş Hukuku Uygulaması kitabının şu satırlarına da baksak mı?(Oldukça açıklayıcı satırlar, ileride işimize yarayacak, dikkat edin derim!.)
"Kıdem tazminatı, işverene yüklenmiş, kanundan doğan kendine özgü bir ödeme yükümlülüğüdür. Devlet memurlarına ödenen emekli ikramiyesinin işçiler bakımından karşılığı, işsizlik sigortasının eksikliğini gideren bir yükümlülüğü, işçinin yıpranma karşılığı ya da geciktirilmiş bir ücret niteliğinde olduğu söylenebilirse de, ayrı ayrı bu nitelemelerin hiçbiri değil, yerine göre 'hepsidir'."


Kıdem tazminatı uygulaması görülüyor ki; işçilerin mesleki, sosyal, iktisadi yaşamlarında karşılaşabilcekleri bir sepet değişiklik sonucunda elde etmeleri gereken, kendilerine ödenmesi gereken bir yükümlülük! İş şartlarının yeterince ağır ve hayat standardının o nispette düşük olduğu bir ülkede yaşadığımızı aklımızın en duru köşesinde tuttuğumuzda; kıdem tazminatından vazgeçmek, nasıl bir politik duruşu açıklayabilir. Bu soru önemlidir.

(2003 yılında 4857 sayılı İş Kanunu yürürlüğe konduğunda, kıdem tazminatıyla ilgili bir madde getirilmeyip, yalnızca Geçici 6.md ile "Kıdem tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdem tazminatı fonuna ilişkin Kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı İş Kanununun 14.maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır." hükmünün getirilmesi bile, aslında bugünkü düzenlemelere el avuç açacak ortamın daha önceden programlandığını göstermektedir.)

İşçilere değil de işverenlere öncelik/kolaylık/esneklik tanıyan bir kanun varken, buna karşı bir mücadele verilemezken, bir de üzerine kıdem tazminatı uygulamasının; sudan gerekçelerle (bir yerde varsa diğerinde yokmuşmuş) kaldırılmaya çalışılması ve yerine getirilmesi düşünülen fon aygıtının da 'tazminat'ı yok yerine koyması sosyal devlet ilkesinin içini boşaltmak, devleti piyasa mekanizmasının bir aygıtı haline getirmek, üretimde emek gücünü vahşi kapitalist sömürüye alet etmek; anlamlarına gelmez mi?

Hele hele, son düzenlemelerden hiç bahsetmedim daha? Fon kurulmasından vazgeçen hazretler, bakın daha neler buyurmuşlar?
Bir daha ki sefere bakalım.


Yusuf Gürer

Hiç yorum yok: